Senn çocuk!!..
Ne çok üzülüyorum senin için, ne acı senin ömrün,
En az 8-10 kardeşten biri,
Annenin doğururken dahi, seni kaybetme ihtimalini çoktan kabullendiği,
Bu yüzdendir 10 da 1 olduğun,
Yaşadığın eve düşen bombaların gri dumanları dağılmadan kaçmışsın geride kalanlarınla,
Sığınmışsınız başka topraklara ve de insanların vicdanlarına,
Ne kadar yerleşebilir kalıcı misafirler gönüllere,
Yokluk, sefalet dorukta,
Yaşadığınız mekânın önemi yok sizin için, can sağlığınızın yanında.
Merhabalar değerli okurlarım,
İlkyazımda sizlere göçmen çocukların birçoğumuzun yüreğinde bıraktığı acı izlerle başlamak istedim.
Hiçbir ülkenin kabul etmediği kadar göçmeni yurdumuza kabul ettik. Devletimizin her manada yardımını esirgemediği göçmenler artık hayatımızın bir parçası oldu, onlarla yaşamaya alıştık bile…
Bir anne olarak beni en çok düşündüren o çocukların geleceğidir. Bizler vatandaş olarak dahi çocuklarımızın geleceğinden endişe ederken, onların aileleri geleceklerinden önce geceleri çocuklarını karnı tok yatırabilmenin telaşında. Tüm göçmenler için değil bu söylediklerim, ama birçoğu bu durumda maalesef…
Bizler, evimizden çıkardığımız plastik ve kâğıt çöplerin, gramında yiyecek bir lokmanın olduğu düşüncesiyle onları toplayan çocuklar ve aileleri ile birlikte yaşıyoruz.
Öyle çok örnekler var ki anlatılacak, mesela babasıyla birlikte elektrikli araçla geri dönüşüm toplayanlar diğerlerine göre daha modern çalışıyorlar, tekerlekli arabalarla toplayanlara nazaran.
Ama içindeki çocukları görmek lazım, ışıl ışıl gözleriyle etrafı tarıyorlar adeta, yakaladı mı bir büyük parça, tüm kıvraklığıyla onu arabalarına atarak babasının takdirini almak yetiyor onun tebessüm etmesine.
Onlar biraz daha rahat çalışıyorlar, değerleri pek öyle değil maalesef.
Yakın zamanda, bir sokaktan geçerken çöp konteynerlerinin yanında gördüm bu çocukları, oyalandım olduğum yerde ve uzun uzun izledim onları.
Bizim yanından geçerken dahi burnumuzu tıkadığımız çöp konteynerlerine baş aşağı beline kadar sarkmışlar; küçük, çıplak elleriyle karıştırıyorlar içini.
İçlerinden birinin elinde sopası var, hem de ucu çengelli. Kağıdı ya da plastiği çöpten ayırıp çıkarmak için pratiklik kazanıyor, elleri fazla kirlenmiyor dolayısıyla, yüzyılın icadı olmuş tabi kendi açısından. Bu durumda kıymeti de çok yüksek bu sopa parçasının o çocuklar için…
Bir taraftan da diğer ikisi imrenerek bakıyor yanındakine…
Duruyorlar kendi hakkı olan konteynerin başında, belki arkadaşı bir iyilik yapar da elindeki sopayı kendisine verir diye umutla…
Bekliyorlar…
Masumiyetinle yaşa be ÇOCUK..
Yine bir başkası; belki baba ya da abi,
Ancak koltuk değneğiyle yürüyebilen, zorlana zorlana sırtında arabasını çektiği bir toplayıcı O da,
Tam da deyim yerinde,
Sürüne sürüne kazanıyor ekmeğini,
Yanından geçerken daha dik yürümeye çalışıyor gözlerini kaçırarak, insanların acıma duygusunu üzerinde hissetmemek için,
Hiçbir insanın vatanından yurdundan olmaması dileklerimle..
Gördüklerimizden ders çıkarmak esas olansa, şu güzel sözlerle bitireyim yazımı
İnsan yurdunu sever, çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı yurt sayesinde olur. (Namık Kemal)